Büyükada-Prinkipo, Ada-i Kebir / Akillas Milas ![]() Titiz bir ön çalışma İstanbul’un Osmanlılar tarafından kuşatıldığı dönemde Prens Adaları tahkimatsız ve dayanıksız olduklarından savaşmadan teslim oluyor. Büyükada biraz direniyor. Adadaki küçük güvenli bir kalede Bizans İmparatoru’nun otuz kadar askeri bulunmakta. Kaptanı Derya Baltaoğlu Süleyman Bey “zorlu” bir mücadeleyle kaleyi teslim alıyor. Fatih Sultan Mehmet, Adada yaşayan sivil halkın “yurtlarında direnişe izin verdikleri için” köle olarak satılmalarını emrediyor. Boş kalan Ada’ya Karadeniz’in sahil köylerinden Rum aileler getirilerek yerleştiriliyor. 19. yüzyılın sonuna doğru Ada’nın nüfusu iyice artar. İlk buharlı geminin 1847 yılında sefere konulmasıyla birlikte Büyükada’ya gidip gelmek iyice kolaylaşmıştır. Bir Yunanlı yazar şöyle yazmakta: “Prinkipo ve Halki’yi her ırktan, soydan, dinden ve dilden binlerce insan istila etmiştir. Bugün şehirli, buharla hareket eden paletler üzerinde adalara ulaşırken, büyük şehirde geride bıraktığı aynı kalabalığa, aynı gürültüye, aynı hayat tarzına rastlamaktadır. Aradaki fark daha büyük masraflara katlanması ve daha lüks bir hayata kavuşmasıdır.” Bu varolan durumun kötümser yorumu. Ama İstanbullu bir Levanten gazeteci ise aynı dönemin Büyükada’sını şöyle tasvir ediyor: “Köyün yerli kadınlarıyla, Konstantinapolis’ten bu yerlere yazlığa gelen diğer kadınlar, özellikle bayram günlerinde Macar’da |bugünkü İskele civarı] toplanırlar. Giydikleri tuvaletler en büyük Avrupa şehirlerinde giyilen tuvaletlerle yarışabilecek kadar şahanedir. (…) Herkesin yüzünde mutluluk ve sevinç parlamaktadır. Bu neşe dolu sahillerde hiçbir etiket olmadığı gibi yoksulluk izine de rastlanmaz.” Yine 1850’li yılların başında Büyükada’da ilk otel açılır. Sahil deniz üstüne uzanan gazinolarla dolmuştur. Bunların hepsinde “Uludağ’dan getirttikleri karla imal edilen dondurma servisi” de yapılmaktadır. Büyükada’ya gösterilen bu rağbet yapılaşmayı da hızla arttırır. Bugün Nizam olarak adlandırdığımız bölge yavaş yavaş yapılarla dolar. Evler yazlık olarak iki, üç ay süreyle kiralanmaya başlanır. Önce yörede “nişanlanma” adı verilen kapora yatırılır, sonra sözleşme yapılır ve evin asıl sahibi evinin tek bir odasına veya bodrumuna, çoğu kez de bağlarına çekilir; evi yazlıkçılara terk eder. Eşekçilerin itibarı yüksek On dokuzuncu yüzyılın ortalarından sonra özel atlı araba ve faytonların sayısı artınca, eşekçiler büyük tepki gösterdi. Faytonları tahrip bile ettiler. Ama zamanın akışı faytonculara yaradı ve 20. yüzyılda Büyükada’nın yegâne nakil vasıtaları oldular. (Yine de 1960’lara kadar Büyükada’nın yüzlerce eşekten oluşan ve özellikle Aya Nikola yokuşunda kullanılan eşekleri vardı.) Akillas Millas’ın kitabını bu yazıda bütünüyle özetlemeye imkân yok. 1897 depreminin etkilerinin Büyükada’yı nasıl sarstığını, ardından sayfiyecilerin burayı hızla terk ettiklerine değinip geçelim. Neyse ki 1900 başında Prinkipo Yat Klübü Ada’ya yeniden itibarını kazandırmış. Millas, 1908’den sonra ise Büyükada Rumlarının gereksiz bir hevesle İstanbul’un Yunanistan’la birleşmesini beklediklerini yazar. Ardından İstanbul’un işgal yıllarında Büyükada Yunan donanmasının eğlence yeri haline getirilir. Bu tavır İstanbul’un kurtuluşundan sonra Büyükadalıları zor durumda bırakacak, birçok Adalı Yunanistan’a göçmek zorunda kalacaktır. Akillas Millas kitabı sadece bu kronolojik tarihle yetinmiyor. Sokak sokak Ada’nın mahallelerinde, evlerinde gezmemizi sağlıyor. Oralarda oturan insanlarla tanışıyoruz. Ardından dini yapıları ve özellikle manastırları dolaşıyoruz. Eski sandıkları açıyor ve 19. yüzyılın sonundan kalma “Büyükada İhtiyar Meclisi” raporlarını elden geçiriyoruz. Daha ne isteriz… Aslında her köy, mahalle, kasaba ve şehir bir Akillas Millas’a muhtaç. Büyükada kitabı bu eksikliği daha çok hissettiriyor bize… Dünyanın en iyi kürekçileriyle dört saatte Ada’ya... Büyükada 18. yüzyıldan itibaren İstanbul’da yaşayan yabancıları ağırlamaya başlamış. Burada sayfiye evlerini ilk olarak Fransızlar yaptırmışlar. Ama Ada’ya gelip gitmek o dönemde hiç de kolay değil. “Pazar kayığı” adı verilen çok büyük, on-oniki kürekli kayıklarla yapılan bu yolculuklar düzenli olarak Tophane’den yapılıyor. Erkekler baş tarafta, kadınlar arkada olmak üzere yere serilen kilimler üzerinde altmış kadar yolcu taşınabiliyor. Çoğu tanığın ifadesine göre, “Dünyanın en iyi kürekçileri”, kayığı dört saatte Büyükada’ya ulaştırıyor. Büyükada’nın İstanbul’un ilk sayfiye yeri olarak öne çıkmasından sonra nüfus bin 200 kişiyi buluyor. 19. yüzyıl başına ait yazılı kaynaklar, Ada nüfusunun esas olarak geçimini balıkçılıkla kazandığını ama sebze tarımı, bahçıvanlık ve bağcılığın da yapıldığını belirtiyor. Bir İngiliz seyyahın 1827 yılında tuttuğu notlara göre, “Son zamanlarda tarımda en fazla geliri üzümden temin etmektedirler. Tepelerin yamaçlarına ekilen bağlar çok verimlidir. Üretilen şarap halkın ve Lonca’daki meyhanelerin ihtiyacından başka, Konstantiniye’nin ihtiyacını da kısmen karşılamaktadır.” |
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |